Her Şey Sende Gizli

Ekleyen: Süleyman Aras / Şair

Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif…
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü…
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin…
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;

Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün…
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme! Bil ki, ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.

Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak…
Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü…
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin…

İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin...


Can Yücel

Aşk Ölümcül Bir Hülyadır

Ekleyen: Süleyman Aras / Şair

Hülya tatlı bir andır
Süzülür dibine selvi ağaçlarının
Zambakların, sevda çimenlerinin.
Dağlarda duman duman tütüyor sıla
Sıla da garibin omuzlarına
Güvercin gibi konan
Sadağında mumçiçeği serzeniş
Mızrakları cazibesiyle kıran
Saçları darmadağın
Bitişik bir hicrandır.
Ne fettan sarayların
Bitişik cilvekâr yalnızlığı
Ne de bezirgânları küçümseyen sultandır.
Gezinir içimizde hülya tatlı bir andır.
Ne gün başımı alıp gitsen karanlıklara
Çıkıyor bir köşeden karşıma kelebekler
Onlar da bir derbeder gibi mahrum öteden
Onlar da tanyerine bakıp hülyayı bekler.
Beyhude hekimlerin ülkesinde bir şehir
Çıkmaz sokaklarını düşlerimize açan
Bir sahura yıldızı gibi göklerde uçan
Köpüksüz anıların sihriyle akan nehir
Varlığı bestenigâr, yokluğun deniz gibi
Gönül, safkan bir vefa atlasında şahlanır.
Asil fırtınalarda kaybolan bir iz gibi
Çölde aşk suretinde bir ahu peydahlanır.
Kum, yaldızlı giysiler içinde meşhur güzel
Ay öper eğilerek çölün yanaklarını
Ufukların delisi, soluk bir deniz gibi
Bir sayeban altında yürür hazinesine
Kâh takılır uzaktan bir belanın sesine
Kâh yüzü yıldızlara benzeyen bir rüyadır.
Bin tepede bayrağı dalgalanır Leyla'nın
Oysa aşk, karanlıkta ölümcül bir hülyadır.


Nurullah Genç

Rubailer*

Ekleyen: Süleyman Aras / Şair

*Çeviren: Sabahattin Eyüboğlu

Sevgili, bir başka güzelsin bugün;
Ay gibisin, pırıl pırıl gülüşün.
Güzeller bayram günleri süslenir:
Seninse bayramları süsler yüzün.

***

Her gece aklım dalar gider engine.
Ağlarım, inciler dolar eteğime.
Sevdalıyım, şarap dayanmıyor bana:
Kafam baş aşağı çevrik bir tas mı ne!

***

Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz:
İki başımız var, bir tek bedenimiz.
Ne kadar dönersem döneyim çevrende:
Er geç baş başa verecek değil miyiz?


Ömer Hayyam

Görünüm*

Ekleyen: Süleyman Aras / Şair

*Çeviren: Hilmi Yavuz

Eskiden de sevgiler düşlerdim ben şimdi de
Oysa aşk değil artık bir tutam gül ve leylak
Ağır kokularıyla ormanı kaplayarak
Yangınlar var dönüşsüz yolların bitiminde

Eskiden de sevgiler düşlerdim ben şimdi de
Oysa aşk değil artık kulede ateş yakan
O yitik fırtına, bozguncu, ışık tutan
Kuytu ayrılıkların avlusunu, şimşekle

Taşların sıcaklığı vurur bileklerime
Bildik hiçbir sözlükte bulunmayan kelime
Denizlerde köpüktür, gökte buluttur dedim

Yaşlanınca sertleşir her şey, ışıklar dolar
İpler düğümsüzleşir, adsızlaşır bulvarlar
Ben de onlarla birlik, yavaşça taş kesildim


Robert Desnos

Asi Ömrüm

Ekleyen: Süleyman Aras / Şair

Kalbim, ruhum, benliğim
Bir şeyler haykırmakta...
Dilim neden susuyor?
Ömür denen ırmakta,
Ruhum acı duyuyor
Ben ölümü isterken,
Ömrüm neden uzuyor?

Süleyman Aras

Ey Hayat

Ekleyen: Süleyman Aras / Şair

Yaşam bir ıstaka;
gelir vurur ömrünün coşkusuna.
Hani tutulur dilin,
konuşamazsın…

Tırmandıkça yücelir dağlar.
Sen mağlupsun sen ıssız
ve kalbinde kuşların gömütlüğü;
tutunamazsın!

Eloğlu sevdalardan dem tutar,
aşk büyütür yıldızlardan;
senin ise düşlerin yasak,
dokunamazsın.

Birini sevmişsindir geçen yıllarda.
Açık bir yara gibidir hâlâ.
Hâlâ ne çok özlersin onu,
ağlayamazsın…

Yolunda köprüler çürür.
Sesin, sessizlik sanki bir uğultuda.
Savurur hayat kül eyler seni,
doğrulamazsın…

Yapayalnız bir ünlemsin
dünyayı ıslatan şu yağmurlarda.
Her şey çeker ve iter,
anlatamazsın...

Yaşam bir ıstaka,
gelir vurur işte ömrünün coşkusuna.
Sesinde çığlıklar boğulur ama,
bağıramazsın…

Sonra vakt erişir, toprak gülümser sana;
upuzun bir ömrün ortasında
ne hayata ne ölüme
yakışamazsın…

Yazdırmalısın mezar taşına:
Ey hayat, sen şavkı sularda bir dolunaysın.
Aslında hiç olmadım ben bu oyunda.
Ömrüm beni yok saysın...


Yılmaz Odabaşı

Sus Korkma

Ekleyen: Süleyman Aras / Şair

Yalnızım dedi bir ses.
Feryadı gök kubbede duyuldu.
Bu nasıl bir acıydı, bilinmez.
Çığlığı okyanusta deli su…

Sus dedi sevdiği seni bırakamam,
Sen içime işledin benim,
Gönül hücrelerimin teline değdin,
Ömrümün sesine geldin.
Sus dedi, sus korkma!

Sen artık bağrımda ısınacaksın,
Sevgime kanacaksın dedi.
Ağlarsan omuzumda,
Mutluysan da yanımda,
Sus korkma.

Bitti yalnızlık dedi. Hem oda ne ki?
Sen sen olacaksın benle.
Bebek tenin değecek ellerime.
Gün batımları göreceğiz senle…
Huzur deli edecek seni.
Kucağımda uyuyacak gözlerin.
Sus korkma…
Bitti yalnızlık dedi...


İlham Perisi

Tevekkül

Ekleyen: Süleyman Aras / Şair

Hışırda gecede ki, aksın zaman
Zebercet öldü; çünkü ölmesi gerekiyordu
Etmediği dualarla gömülürken
Kırlangıçlar göçüyordu içimden bir yerlere
Caddelerde insanlar yürüyordu, sıcaktı

"Zebercet öldü" dedim, aynadaki yüzüme
Ölmesi mi gerekiyordu?


Kenan Bıyıklı

Dedim/Dedi

Ekleyen: Süleyman Aras / Şair

Seherde uğradım ben bir güzele
Dedim sarhoş musun söyledi yoh yoh
Ağ elleri boğum boğum kınalı
Dedim bayram mıdır söyledi yoh yoh

Dedim elâ nedir dedi gözümdür
Dedim şeker nedir dedi sözümdür
Dedim alma nedir dedi (y)üzümdür
Dedim öpeyim mi söyledi yoh yoh

Dedim inci nedir dedi dişimdir
Dedim kalem nedir dedi kaşımdır
Dedim on beş nedir dedi yaşımdır
Dedim daha var mı söyledi yoh yoh

Dedim ölüm nedir dedi aynımda
Dedim zulüm nedir dedi boynumda
Dedim turunç nedir dedi koynumda
Dedim ver ağzıma söyledi yoh yoh

Dedim sırma nedir dedi telimdir
Dedim ince nedir dedi belimdir
Dedim Emrah ne(n)dir dedi kulumdur
Dedim satar mısın söyledi yoh yoh


Ercişli Emrah

Tutam Yar Elinden

Ekleyen: Süleyman Aras / Şair

Tutam yâr elinden tutam,
Çıkam dağlara dağlara.
Olam bir yareli bülbül,
İnem bağlara bağlara.

Birin bilir, birin bilmez;
Bu dünya kimseye kalmaz,
Yâr ismini desem olmaz,
Düşer dillere dillere.

Emrah eder bu günümdür,
Arşa çıkan tütünümdür,
Yâre gidecek günümdür;
Düşem yollara yollara.


Erzurumlu Emrah

Mutlu Et

Ekleyen: Süleyman Aras / Şair

Derinlerde kırıklar…

Her gün biraz daha,
Her gün azar azar.

Her dem puslu bir yara,
İnce ince ve feci.
Sürme ellerini karalarıma.

Yeter çöz bu kelepçeyi,
Yeter yak gemileri,
Yeter dağıt gitsin her şeyi,
Yeter alıp durma benden beni!

Firarımı hediye et,
Hadi bırak beni,
Bırak ve mutlu et beni!


İlham Perisi

Resim Altı

Ekleyen: Süleyman Aras / Şair

Karda hüzünlü yüzün
Bir şeyler diyecekmiş gibi bakıyor
Az ötende gürültülü insanlar
Martılar kondu konacak saçlarına
Gülmüyorsun...

Yürüdüğümüz yolda izlerimiz
Bizden geriye kalanlar
Ben sana bakıyorum, dumanımda şeyler
Ben baktığın yerde miyim?
Bilmiyorum

Bulutlar eskisinden de beyaz
Avaz avaz geçiyorlar üstünden
Omuzunda telaşı eskimişliğin
Susuyor gibi konuşuyorsun
Karda hüzünlü mü yüzün?


Kenan Bıyıklı

Ping-Pong Masası

Ekleyen: Süleyman Aras / Şair

...............................
Beyaz iplik, sert iplik ve tak tak
Yuvarlak top, küçük top ve tak tak
Ping-pong masası, varla yok arası
Ben ellerim kesik, varla yok arası
… Öpüçüğüne eyvallah ve tak tak
Beraber sinemaya ... evet ... ve tak tak
Ping-pong masası, varla yok arası…

Öküzün gözü veya dananın kuyruğu
Kadifekale veya Sen nehri
Ha Sezai ha ping-pong masası
Ha ping-pong masası ha boş tüfek
Bir el işareti, eyvallah ve tak tak
Gözlerin ne kadar güzel ne kadar iyi
Ne kadar güzel ne kadar sıcak
Tak tak tak tak tak tak tak


Sezai Karakoç

Aşk

Ekleyen: Süleyman Aras / Şair

Aşk, ilk gördüğün bir çift gözü,
Hatırlamakla hatırlamamak arası bir şey.
Odur ki aşk, kendi deştiğin yaranı,
Sarmakla sarmamak arası...
Aşk nedir, bilir misin?
Aşk, ilk gördüğün güzele,
“Ne güzelmiş” deyip geçmekmiş,
Aşk, öyle uzun boylu sevmek değilmiş!

Süleyman Aras

Iceberg (Aysberg)

Ekleyen: Süleyman Aras / Şair

Kötü adamları nerde o kentin?
Baş aşağı sokaklarındaki çığlıkları…
Nerde leylak kokularının getirip bıraktığı iz?
Yakamda elleriniz, ah elleriniz.

(bırakılmış mektuplar gibi yığılmaktayım)

Rüzgâr almıştım sesinizden biraz da gençliğimi
Kötü adamlarını arıyorken o kentin
Güze dönüyordu yüzünü çocuklar
Savruk günlerinde ölüyordum birer ikişer

(yığılmış mektuplar gibi bırakılmaktayım)

Bütün nöbetlerde uyudum, bütün korkuları içtim
Başka başka nefeslerin ağırlığındayım
Kötü adımlarına yenildim o kentin
Yakamda iziniz, ah iziniz...


Kenan Bıyıklı

Gitmelerim

Ekleyen: Süleyman Aras / Şair

Her gidiyorum dediğimde senin kalbinin derinlerine düştüm yine
Uçurumdan düşer gibi hem de

Her gidiyorum dediğimde gitme demeni bekledim
Beni kolay kolay bırakma istedim
Tutkulu olsun sevmelerin,
Vazgeçilmezin olmak istedim

Her gidiyorum dediğimde, ikimiz için düşlediklerim yapıştı ellerime
Sen değildin beni göndermeyen düşlerimdi
İçinde iki sevdalı kalbin delicesine çarptığı
Başı hoyrat sevdalara vurgun, iki delinin hasretle yandığı
Hep beynimde, her dem benle,
Büyüttüğüm sevdalandığım düşlerimdi bana gitme diyen…

Laf değil ki benim sevmelerim, yüreğimin benliğimin izdüşümü
Senin alnına, yüzüne ve de kalbine düşmüşlüğüm laf değil ki
Benim sevmelerim sende büyüttüğüm bir deli sevda..
Benim sevmelerim renginde aşka boyanan bir kızıl şehlâ
Benim sevmelerim her eleminde zevki tadacağın büyülü bir rüya
Sen değildin bana gitme diyen
Gitmelerime yenilip gidemediğim,

Ellerime yapışan düşlerimdi sevgilim…

Şimdi hiç konuşma en sevdiğin renge boya beni,
Bir yağmurun altında sırılsıklam olmuş gibi
Vedası hiç olmayacak bir aşkla yıka beni,
Sevmelerine kanayım bırak
Sil baştan ve geç kalmış bir aşkla ömrümü tamamlayayım…


İlham Perisi

Yazmışlar

Ekleyen: Süleyman Aras / Şair

Ezel kâtipleri uşşâk bahtın kare yazmışlar.
Bu mazmûn ile hat ol safha-i ruhsâre yazmışlar.

Havâs-ı hâk-i pâyun şerhini tahkîk edîp merdüm,
Gubâr îlen beyâz-ı dîde-i hûnbûre yazmışlar.

Girip büthâneye kılsan tekellüm cân bulur şeksiz,
Musavvirler ne sûret kim der ü dîvâne yazmışlar.

Muharrirler yazanda her kime âlemde bir rûzî,
Bana her gün dil-i sad-pâreden bir pâre yazmışlar.

Yazanda Vâmık u Ferhâd u Mecnûn vasfın ehl-i derd,
Fuzûlî adını gördüm ser-i tumâre yazmışlar.


Fuzûli

Bir Adın Kalmalı

Ekleyen: Süleyman Aras / Şair

Bir adın kalmalı geriye
Bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
Aynaların ardında sır
Yalnızlığın peşinde kuvvet
Evet nihayet
Bir adın kalmalı geriye…
Bir de o kahreden gurbet

Sen say ki
Ben hiç ağlamadım
Hiç ateşe tutmadım yüreğimi
Geceleri, koynuma almadım ihaneti
Ve say ki
Bütün şiirler gözlerini
Bütün şarkılar saçlarını söylemedi
Hele nihavent
Hele buselik hiç geçmedi fikrimden
Ve hiç gitmedi
Bir topak kan gibi adın
İçimin nehirlerinden

Evet yangın
Evet, salaş yalvarmanın korkusunda talan
Evet, kaybetmenin o zehirli buğusu
Evet nisyan
Evet, kahrolmuş sayfaların arasında adın
Sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı
Bu sevda biraz nadan
Biraz da hıçkırık tadı
Pencere önü menekşelerinde her akşam

Dağlar sonra oynadı yerinden
Ve hallaçlar attı pamuğu fütursuzca
Sen say ki
Yerin dibine geçti
Geçmeyesi sevdam
Ve ben seni sevdiğim zaman
Bu şehre yağmurlar yağdı
Yani ben seni sevdiğim zaman
Ayrılık kurşun kadar ağır
Gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın

Yine de bir adın kalmalı geriye
Bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
Aynaların ardında sır
Yalnızlığın peşinde kuvvet
Evet nihayet
Bir adın kalmalı geriye
Bir de o kahreden gurbet
Beni affet
Kaybetmek için erken,
Sevmek için çok geç!


Ahmet Hamdi Tanpınar

Mavi Maviydi Gökyüzü

Ekleyen: Süleyman Aras / Şair

Mavi maviydi gökyüzü
Bulutlar beyaz, beyazdı
Boşluğu ve üzüntüsü
İçinde ne garip yazdı...

Garip, güzel, sonra mahzun
Işıkla yağmur beraber,
Bir türkü ki gamlı, uzun,
Ve sen gülünce açan güller,

Beyaz beyazdı bulutlar,
Gölgeler buğulu, derin;
Ah o hiç dinmeyen rüzgâr
Ve uykusu çiçeklerin.

Mor aydınlıkta bir çınar
Veya kestane dibinde;
Mahmur süzülen bakışlar
İkindi saatlerinde...

Birden gülümseyen yüzün
Sabahların aynasında
Ve beni çıldırtan hüzün
İki bakış arasında.


Ahmet Hamdi Tanpınar

Gözlerin

Ekleyen: Süleyman Aras / Şair

Gözlerin, gözlerin, gözlerin,
İster hapishaneme, ister hastaneme gel,
Gözlerin, gözlerin, gözlerin hep güneşte,
Şu Mayıs ayı sonlarında öyledir iste
Antalya tarafında ekinler seher vakti.

Gözlerin, gözlerin, gözlerin,
Kaç defa karşımda ağladılar
Çırılçıplak kaldı gözlerin
Altı aylık çocuk gözleri gibi kocaman ve çırılçıplak,
Fakat bir gün bile güneşsiz kalmadılar.

Gözlerin, gözlerin, gözlerin…
Gözlerin bir mahmurlaşmayagörsün
Sevinçli, bahtiyar…
Alabildiğine akıllı ve mükemmel,
Dillere destan bir şeyler olur dünyaya sevdası insanın.

Gözlerin, gözlerin, gözlerin,
Sonbaharda öyledir işte kestanelikleri Bursa'nın
ve yaz yağmurundan sonra yapraklar
ve her mevsim ve her saat İstanbul.

Gözlerin, gözlerin, gözlerin,
Gün gelecek gülüm, gün gelecek,
Kardeş insanlar birbirine,
Senin gözlerinle bakacaklar gülüm,
Senin gözlerinle bakacaklar.


Nazım Hikmet Ran

Seni Sevmeseydim

Ekleyen: Süleyman Aras / Şair

Seni sevmeseydim içimde taşır mıydım sanırsın?
Kalbimde… Dinim ile aynı yerde, aynı değerde!
Böyle günahkârca söyledim ki, belki inanırsın.

Süleyman Aras

Şaşırdım Kaldım İşte

Ekleyen: Süleyman Aras / Şair

Sözde senden kaçıyorum dolu-dizgin atlarla
Bazen sessiz-sedasız… ipekten kanatlarla.
Ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla
Karşıma çıkıyorsun en serin İmbatlarla
Adını yazıyorsun, bulduğun fırsatlarla
Yüreğimin başına noktalarla, hatlarla…
Baş başa kalıyorum, sonunda heyhatlarla
Sözde, senden kaçıyorum dolu-dizgin atlarla.

Ne olur, bir gün beni, kapında olsun dinle
Öldür bendeki beni, sonra dirilt kendinle
Çarpsan kara sevdayı, en azından yüz binle
Nasıl bağlandığımı anlarsın kemendinle.
Kaç defa çıkıp gittim buralardan yeminle
Ama her defasında geri döndüm seninle…
Hangi düğüm çözülür, nazla, sitemle, kinle…
Ne olur, bir gün beni kapında olsun dinle.

Şaşırdım kaldım işte, bilmem ki, nemsin?
Bazen kız kardeşimsin, bazen öp öz annemsin.
Sultanımsın susunca, konuşunca kölemsin
Eksilmeyen çilemsin…
Orada ufuk çizgim, burada yanım yöremsin
Beni ruh gibi saran sonsuzluk dairemsin
Çaresizim, çaremsin
Şaşırdım kaldım işte, bilmem ki nemsim?


Yavuz Bülent Bakiler

Nice Ağlamayem

Ekleyen: Süleyman Aras / Şair

Nice ağlamayem, etmeyem feryat,
Giriftar-ı aşkın binevasıyem
Leylinindir Mecnun, Şirinin Ferhat,
Ben de Şeyh Nigar’ın mübtelasıyem.

Neylerem dünyayı, neylerem malı
Neylerem keşmiri, neylerem şalı,
Ben divane oldum, aşkın pamali,
Server-i hubanın bir gedasıyem.

Ey Seyyid Nigari, ey aşk-ı tuğyan,
Ey âşık-ı şeyda, ey kâr-ı efgan,
Karûban-ı aşka benim sarûban,
Leylinin Mecnunun rehnumasiyem.


Şeyh Nigari

Mona Roza

Ekleyen: Süleyman Aras / Şair

Mona Roza, siyah güller, ak güller
Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah, senin yüzünden kana batacak
Mona Roza siyah güller, ak güller

Ulur aya karşı kirli çakallar
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa
Mona Roza, bugün bende bir hal var
Yağmur iğri iğri düşer toprağa
Ulur aya karşı kirli çakallar

Açma pencereni perdeleri çek
Mona Roza seni görmemeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek
Anla Mona Roza, ben bir deliyim
Açma pencereni perdeleri çek…

Zeytin ağaçları söğüt gölgesi
Bende çıkar güneş aydınlığa
Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi
Seni hatırlatıyor her zaman bana
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi

Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur
Bir mumun ardında bekleyen rüzgâr
Işıksız ruhumu sallar da durur
Zambaklar en ıssız yerlerde açar

Ellerin ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi
Ellerinden belli oluyor bir kadın
Denizin dibinde geziyor gibi
Ellerin ellerin ve parmakların

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona
Saat onikidir söndü lambalar
Uyu da turnalar girsin rüyana
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona

Akşamları gelir incir kuşları
Konar bahçenin incirlerine
Kiminin rengi ak, kimisi sarı
Ah! Beni vursalar bir kuş yerine
Akşamları gelir incir kuşları

Ki ben Mona Roza bulurum seni
İncir kuşlarının bakışlarında
Hayatla doldurur bu boş yelkeni
O masum bakışlar su kenarında
Ki ben Mona Roza bulurum seni

Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza
Henüz dinlemedin benden türküler
Benim aşkım sığmaz öyle her saza
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler
Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza

Artık inan bana muhacir kızı
Dinle ve kabul et itirafımı
Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
Alev alev sardı her tarafımı
Artık inan bana muhacir kızı

Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Meyveler sabırla olgunlaşırmış
Bir gün gözlerimin ta içine bak
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

Altın bilezikler o kokulu ten
Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne
Bir tüy ki can verir bir gülümsesen
Bir tüy ki kapalı gece ve güne
Altın bilezikler o kokulu ten

Mona Roza siyah güller, ak güller
Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah! Senin yüzünden kana batacak!
Mona Roza siyah güller, ak güller

Sezai Karakoç

Bekleyen

Ekleyen: Süleyman Aras / Şair

Sen, kaçan bir ürkek ceylânsın dağda,
Ben peşine düşmüş bir canavarım!
İstersen dünyayı çağır imdada;
Sen varsın dünyada, bir de ben varım!

Seni korkutacak geçtiğin yollar,
Arkandan gelecek hep ayak sesim.
Sarıp vücudunu belirsiz kollar,
Enseni yakacak ateş nefesim.

Kimsesiz elinde kış geceleri,
İçin ürperdiği demler beni an!
De ki: “Odur sarsan pencereleri,”
De ki: “Rüzgâr değil odur haykıran!”

Göğsümden havaya kattığım zehir,
Solduracak bir gül gibi ömrünü,
Kaçıp dolaşsan da sen şehir şehir,
Bana kalacaksın yine don günü.

Ölürsün… Kapanır yollar geriye;
Ben mezarla sırdaş olur beklerim.
Varılmaz hayale işaret diye,
Toprağında bir taş olur beklerim…


Necip Fazıl Kısakürek

Beklenen

Ekleyen: Süleyman Aras / Şair

Ne hasta bekler sabahı
Ne taze ölüyü mezar
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.

Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni,
Gelme, artık neye yarar?


Necip Fazıl Kısakürek

Mihriban

Ekleyen: Süleyman Aras / Şair

Sarı saçlarına deli gönlümü
Bağlamışlar, çözülmüyor Mihriban.
Ayrılıktan zor belleme ölümü,
Görmeyince sezilmiyor Mihriban.

“Yâr” deyince, kalem elden düşüyor,
Gözlerim görmüyor, aklım şaşıyor,
Lâmbamda titreyen alev üşüyor,
Aşk, kâğıda yazılmıyor Mihriban.

Önce naz, sonra söz ve sonra hile...
Sevilen, seveni düşürür dile.
Seneler, asırlar değişse bile,
Eski töre bozulmuyor Mihriban.

Tabiplerde ilâç yoktur yarama!
Aşk deyince ötesini arama.
Her nesnenin bir bitimi var ama;
Aşka hudut çizilmiyor Mihriban.

Boşa bağlanmamış bülbül, gülüne;
Kar koysan köz olur aşkın külüne.
Şaştım kara bahtın tahammülüne,
Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban.

Tarife sığmıyor aşkın anlamı!
Ancak çeken bilir bu derdi, gamı.
Bir kördüğüm baştan sona tamamı;
Çözemedim... Çözülmüyor Mihriban.


Abdurrahim Karakoç

Yenik Serçe

Ekleyen: Süleyman Aras / Şair

Yaban
ve asi
dağlara dağılan taylar gibi.
ve yangın
gençliğinin alazında ışıltılı bıçaklar gibi.

Adana’da yollara dizilmiş garlarda,
çığlık çığlığa peronlarda
çocuklar gibiydi gözleri.

/Adı Nevin,
şarap içer, rüzgâr giyerdi geceleyin.../

O, kanadı kırık bir kuştu,
beyaza vurulmuştu;
kimseler görmedi bir başka renk sevdiğini.
Kimseler…
Görmedi kimseler kirlendiğini...

/Adı Nevin,
hüzün kokar ve korkardı geceleyin.../

“Kendini martılarla bir tutma” derdim;
“senin kanatların yok. düşersin,
yorulursun, beni koyup koyup gitme ne olursun!”

O, kanadı kırık bir kuştu,
gülümserken vurulmuştu.
Kimseler görmedi uçtuğunu.
Kimseler…Görmedi kimseler öpüştüğünü...

/Adı Nevin,
özlem tüter ve ç(ağlardı) geceleyin…/

“Işığın” diyordu: Kırılıp düştüğü yerlerden geliyorum;
karanlık kördü ve acımasız...
Ellerimle kırdım ben de kalan kanatlarımı;
kanatlarımı kanatmaktan geliyorum...

O bir yenik serçeydi sıkılınca ağlamaya çıkardı.
Sonra da çift çıkardık; kar yağardı, biz dinlemez, çıkardık!
O kentte bütün sokaklar
biz yan yana yürümeyelim diye dar yapılmıştı,
insanlar dar yapılmıştı, çıkardık!

Kar durmazdı, üşüşürdü saçlarına
ve hep bir şeylere ağlardı o karlı havalarda...
Avurtlarına çarpan kar taneleri,
gözyaşlarının sıcaklığına çarpıp erirdi...
Erirdi... Biz yan yana, yana yana... Yana yana!

O bir yenik serçeydi sıkılınca ağlamaya çıkardı,
ben yürüsem bütün yollar ona çıkardı...

Gitti... Kanatları yüreğimdeydi.
Kalan, elimde minyatür bir kuş şimdi.
Yitirdim o aşkın kimliğini;
h ü k ü m s ü z d ü r...

/Adı Nevin,
ihaneti tutuşturduk bir sabahleyin!/


Yılmaz Odabaşı

Kaldırımlar

Ekleyen: Süleyman Aras / Şair

Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn-cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

İçimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...
Üstüme camlarını, hep simsiyah dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.

Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

Bana düşmez can vermek yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabah olmasın bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!

Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler.

Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi...


Necip Fazıl Kısakürek

Kaldırımlar

Ekleyen: Süleyman Aras / Şair

Her akşam titreyen ayaklarımla,
Dolaştığım ıssız, loş sokaklarımdır.
Saçlarıma düşen ilk aklarımla,
Ömrümün son kışı şakaklarımdır.

İçimdeki sessizlikten de sessiz,
Son yolculuğuma giden adımlar.
Cansız bir ceset misali nefessiz,
Cin gibi bakıyor hin kaldırımlar.

Bitiyor aramızdaki savaşlar!
…Ve kaldırımda süren yolculuğum
“An”dan kısa bir rüyada başlar,
Bir kaldırımda biter mutluluğum.

Süleyman Aras

İsyanlı Sükût

Ekleyen: Süleyman Aras / Şair

Gitmişti makama arz-u hâl için,
“Bey” dedi, yutkundu, eğdi başını.
Bir azar yedi ki, oldu o biçim...
“Şey” dedi, yutkundu, eğdi başını.

Kapıdan dört büklüm çıktı dışarı,
Gözler çakmak çakmak, benzi sapsarı...
Bir baktı konağa alttan yukarı,
“Vay” dedi, yutkundu, eğdi başını.

Çekti ayakları kahveye vardı,
Açtı tabakasın, sigara sardı.
Daldı… neden sonra garsonu gördü,
“Çay” dedi, yutkundu, eğdi başını.

İçmedi, masada unuttu çayı.
Kalktı ki, garsona vere parayı,
Uzattı çakmağı ve sigarayı,
“Say” dedi, yutkundu, eğdi başını.

Döndü, gözlerinde bulgur bulgur yaş,
Sandım can evime döktüler ataş.
Sordum: “memleketin neresi gardaş?”
“Köy” dedi, yutkundu, eğdi başını.

Yürüdü, kör-topal çıktı şehirden,
Ağzına küfürler doldu zehirden,
Salladı dilini... vazgeçti birden,
“Oy” dedi, yutkundu, eğdi başını.


Abdurrahim Karakoç

Beşikten Mezara Kadar

Ekleyen: Süleyman Aras / Şair

Seni istikbal için önce gelmek cihana,
Ve başkasından almak sonra geliş müjdeni.
Bir nefes dinlenmeden yıllarca koşmak sana,
Aramak her tarafta... Bulmamak asla seni.

Suda, rüzgârda, kuşta senin sedanı duyup
Seni beyaz çiçekli dallar içinde sanmak.
Vuslatın rüyasını görmek üzre uyuyup
Hasretin azabına ermek için uyanmak.

Başka bir şekle koymak her gün güzel yüzünü,
Boyamak gözlerini bir siyah, bir maviye.
Tek seni hayal için süzerek batan günü,
Gece mehtaba dalmak, sen de dalmışsın diye.

Seni anlatmak üzre yazıp her gün bir gazel
Geçirmek ömrü yalnız sana dair eserle.
Saçlarını çözerek hülya dizinde, tel tel,
Bugün güllerle örmek, yarın menekşelerle...

Tesadüf ümidinin bittiği müthiş anda,
Dudağa kanla çizmek yeniden tebessümü.
Seni istikbal için artık öbür cihanda,
Dosta el sallar gibi davet etmek ölümü.


Faruk Nafiz Çamlıbel

Veda

Ekleyen: Süleyman Aras / Şair

Elimde sükûtun nabzını dinle.
Dinle de gönlümü alıver gitsin!
Saçlarımdan tutup kör gözlerinle,
Yaşlı gözlerime dalıver gitsin!

Yürü! Gölgen seni uğurlamakta,
Küçülüp küçülüp kaybol ırakta,
Yol tam dönerken arkana bak da,
Köşede bir lahza kalıver gitsin!

Ümidim yılların seline düştü,
Saçının en titrek teline düştü,
Kuru yaprak gibi eline düştü,
İstersen rüzgâra salıver gitsin!


Necip Fazıl Kısakürek

Otuz Beş Yaş

Ekleyen: Süleyman Aras / Şair

Yarılamak için yolu, otuz beş şart mı?
Utansam mı çocuk gibi! Anlatmasam…
Yedimde korktuğum kadar,
Korkuyorum diğer yarısını yaşamaktan.
Meğer otuz beş gidermiyormuş;
Yedide yaşanan korkuları.
Daha bir sarsılıyor benliğim,
Çıkarken her basamaktan.
Korkuyorsam, yedimde korktuğum kadar,
Kabahat mi?

Ne sürprizi? Bırakın beni, gideyim.
Otuz beş mumlu pastaya siz üfleyin.
Diz üstü çöküp viran bahçeme,
Elimde ayna şakaklarımı seyredeyim.
Otuz beş yıl önce ölen adama,
‘İyi ki doğdun’ demeyin.
N’olur demeyin.

Meyve vermeden kuruyan ağaç,
Kesilmeli elbet kör bir baltayla!
Hâlbuki bar verseydi gerçekleşirdi amaç,
Kesilmezdi elbet, hem gitmezdi dünyadan,
Ebter ve mutluluğa aç.

Ağaçların dalları gibi şakaklarım.
Dallarım şimdi bembeyaz.
İlkbaharın çiçeklerinden değil lâkin
Sonbaharın sarılığını yaşamaktan…
Hatta bastırıveren zamansız kara kıştan.
Zira erken bastırdı ayaz.
Buz bağladı kalbim gibi şakaklarım…
Üşüdü, dondu, ağardı…
…Ve düştü yapraklarım.

Otuzunda bir ağaç gibi kuruyor muyum?
Değilse ne bu işaretler!
Bembeyaz dallar, dökülen yapraklar…
Çiçek sandığım, buzdan kristaller…
Azrail tarafından parça parça kuşatılıyor vücudum.
Kör baltalar kalkıp indikçe gövdeme,
Hâlâ ayakta duruyor muyum?
Hâlâ ayakta mı duruyorum?

Sürpriz!
Doğum günüm ölüm günüm.
Ölüm günüm doğum günüm.
Otuz beş mumlu pasta,
Son nefesle söndü…
Üzgünüm!

Süleyman Aras

Han Duvarları

Ekleyen: Süleyman Aras / Şair

Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
Bir dakika araba yerinde durakladı.
Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,
Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...
Gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya,
Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya.
İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!
Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,
Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...
Arkada zincirlenen yüksek Toros Dağları,
Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,
Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler...

Ellerim takılırken rüzgârların saçına
Asıldı arabamız bir dağın yamacına.
Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,
Yalnız arabacının dudağında bir ıslık!
Bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar,
Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar
Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu.
Gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu.
Serpilmeye başladı bir yağmur ince ince.
Son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince
Nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi.
Yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi.
Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine.
Yol, hep yol, daima yol... Bitmiyor düzlük yine.
Ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali,
Sonunda ademdir diyor insana yolun hali,
Ara sıra geçiyor bir atlı, iki yayan.
Bozuk düzen taşların üstünde tıkırdayan
Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,
Uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor...
Kendimi kaptırarak tekerleğin sesine
Uzanmış kalmışım yaylının şiltesine.

Bir sarsıntı... Uyandım uzun süren uykudan;
Geçiyordu araba yola benzer bir sudan.
Karşıda hisar gibi Niğde yükseliyordu,
Sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu:
Ağır ağır önümden geçti deve kervanı,
Bir kenarda göründü beldenin viran hanı.
Alaca bir karanlık sarmadayken her yeri
Atlarımız çözüldü, girdik handan içeri.
Bir deva bulmak için bağrındaki yaraya
Toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya.
Bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı,
Gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı.
Bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor,
Göğüsler çekilerek nefesler daralıyor.
Şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı
Her yüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı.
Gitgide birer ayet gibi derinleştiler
Yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki çizgiler...
Yatağımın yanında esmer bir duvar vardı,
Üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı;
Fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler,
Aygın baygın maniler, açık saçık resimler...
Uykuya varmak için bu hazin günde, erken,
Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken
Birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;
Bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı.
Ben garip çizgilere uğraşırken baş başa
Rastlamıştım duvarda bir şair arkadaşa;

"On yıl var ayrıyım Kınadağı'ndan
Baba ocağından yar kucağından
Bir çiçek dermeden sevgi bağından
Huduttan hududa atılmışım ben"


Altında da bir tarih: Sekiz mart otuz yedi...
Gözüm imza yerinde başka ad görmedi.
Artık bahtın açıktır, uzun etme, arkadaş!
Ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;
Araya gitti diye içlenme baharına,
Huduttan götürdüğün şan yetişir yarına!...
Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,
Soğuk bir mart sabahı... Buz tutuyor her soluk.
Ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri
Arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri.
Bulutların ardında gün yanmadan sönüyor,
Höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor...
Yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,
Bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar.
Biz bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide,
İki dağ ortasında boğulan bir geçide.
Sıkı bir poyraz beni titretirken içimden
Geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden:
Ardımda kalan yerler anlaşırken baharla,
Önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla.
Bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu,
Burada son fırtına son dalı kırıyordu...
Yaylımız tüketirken yolları aynı hızla,
Savrulmaya başladı karlar etrafımızda.
Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü;
Kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü...
Gönlümde can verirken köye varmak emeli
Arabacı haykırdı "İşte Araplıbeli!"
Tanrı yardımcı olsun gayrı yolda kalana
Biz menzile vararak atları çektik hana.
Bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş
Kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş.
Çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor,
Kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor...
Gözlerime çökerken ağır uyku sisleri,
Çiçekliyor duvarı ocağın akisleri.
Bu akisle duvarda çizgiler beliriyor,
Kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor;

"Gönlümü çekse de yârin hayali
Aşmaya kudretim yetmez cibali
Yolcuyum bir kuru yaprak misali
Rüzgârın önüne katılmışım ben"


Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı,
Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı...
Bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde
Ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde.
Uzun bir yolculuktan sonra İncesu'daydık,
Bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık.
Gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım,
Başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım!

"Garibim namıma Kerem diyorlar
Aslı'mı el almış haram diyorlar
Hastayım derdime verem diyorlar
Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış'ım ben"


Bir kitabe kokusu duyuluyor yazında,
Korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında.
Ey Maraşlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı!
Bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı!
Az değildir, varmadan senin gibi yurduna,
Post verenler yabanın hayduduna kurduna!..
Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu:
"Hancı dedim, bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu?"
Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,
Dedi: "Hana sağ indi, ölü çıktı geçende!"

Yaşaran gözlerimde her şey artık değişti,
Bizim garip Şeyhoğlu buradan geçmemişti...
Gönlümü Maraşlı'nın yaktı kara haberi.
Aradan yıllar geçti işte o günden beri
Ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim,
Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.
Ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar,
Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!
Ey garip çizgilerle dolu han duvarları,
Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!..


Faruk Nafiz Çamlıbel

Ervah-ı Ezelde

Ekleyen: Süleyman Aras / Şair

Ervah-ı ezelde levh-i kalemde,
Şu benim bahtımı kara yazmışlar.
Bilirim güldürmez devr-i âlemde,
Bir günümü yüz bin zara yazmışlar.

Arif bilir aşk ehlinin halini,
Kaldırır gönlünden kil ü kâlini,
Herkes dosta yazmış arzuhalini,
Benimkini ürüzgara yazmışlar.

Olaydı dünyada ikbalim yaver,
El etsem sevdiğim acep kim ne der?
Bilmem tecelli mi yoksa ki kader;
Beni bir vefasız yâre yazmışlar.

Nedir bu sevdanın nihayetinde?
Yâdlar gezer yârin vilayetinde!
Herkes diyarında muhabbetinde,
Bilmem bizi ne civara yazdılar.

Döner mi kavlinden sıdk-ı sadıklar?
Dost ile dost olur bağrı yanıklar.
Aşk kaydına geçti bunca âşıklar,
Sümmani’yi derkenara yazmışlar.


Âşık Sümmani

Başlıksız

Ekleyen: Süleyman Aras / Şair

Bildim: Her seven sevilemez!
Birini, birçokları sever;
Bir sevilen birçok sevene,
İmkânsızdır, ‘evet’ diyemez.

Süleyman Aras

Editör Hakkında

Ekleyen: Süleyman Aras /

1974 yılında Erzurum’un İspir ilçesine bağlı (şimdi Pazaryolu ilçesine bağlı) Cevizlidere Köyü’nde doğdum. Bir yıl devletten gizlenerek yaşadıktan sonra 1975 yılında nüfusa kaydedildim. Bu yüzdendir ki, doğum gününü tam bilmeyen ve dolayısıyla kimliğindeki tarihe göre doğum günü kutlayanlar arasında yer almaktayım.

İlkokulu köyümde bitirdikten sonra birkaç yıllık bir Kur’an Kursu hayatını müteakip lise eğitimini İspir’de, üniversiteyi ise Çanakkale’de bitirdim.

Şimdilik bir müzik-yapım ve organizasyon firmasında Üretim ve Pazarlama Sorumlusu olarak çalışmaktayım.

İş dışındaki zamanlarımı genellikle bloglarıma (Bu Köyün Yabancısı Blog -artık "Eski Kafa!" adını aldı-, Sihirli Dizeler, Orada Bir Köy Var Uzakta: Cevizlidere…) ve şiirlerime ayırıyorum.

Dünyada olan-biteni, insan unsurunun ve post-modernitenin geldiği noktayı anlamakta güçlük çeken ve kendisini yabancı olarak gören biri olarak Eski Kafa! isimli blogumdaki yazı üslubumun sert olduğu söylenebilir. Kendi şiirlerim ve seçtiğim şiirler bunun tam tersidir. Belki bir denge arayışından dolayı bu blogu açmış ve kendimi şiirle sakinleştirmek istemiş olabilirim.
Saygılar...

Süleyman S. Aras

Blog Hakkında

Ekleyen: Süleyman Aras /

Dizelerinin sihrine, büyüsüne, güzelliğine kapıldığım şiirlerin arşivi... Buradaki şiirler asla sıradan şiirler değildir ve eğer şiirler ve şairler üzerine ödeviniz varsa veya araştırma yapıyorsanız veya bütün şairlerin bütün şiirlerini arıyorsanız aradığınız burada olmayabilir. Benimle hüzünlenmek isteyenlerse kalabilir.

Eklemek isterim ki, Sihirli Dizeler isimli şiir blogumuzun müdavimi olsanız da bir daha blogumuza uğramasanız da şunu asla unutmayın: Ya şiir yazan olun ya şiir okuyan olun... Eğer ikisini birlikte yapabiliyorsanız bunun keyfini sürün.

İyi okumalar...

Süleyman S. Aras

İletişim:

Ekleyen: Süleyman Aras /

Sihirli Dizeler bloguyla ilgili her türlü;

bilgi,

öneri,

istek,

şikayet,

şiir önerisi

vb. konularda bizimle iletişime geçmek için aşağıdaki e-posta adresini kullanabilirsiniz: